2 Aralık 2013 Pazartesi

Ten Years After günlerinden Alvin Lee

HALA ÖZGÜRLÜK YOLUNDA YÜRÜYEN ADAM

Woodstock ismiyle tarihe yazılmış o muhteşem festivalin unutulmazı kimdir?  Janis Joplin mi?.... Jimi Hendrix mi?.... Yoksa Santana mı? Kuşkusuz bütün katılan isimler  bu festivalin unutulmazlarıdır. 1970 yılında bu festivalin bir de albümü çıkmıştı. O zamanlar “Long Play” dediğimiz  uzunçalar plağı  70’lerin ortasında bir arkadaşımda dinlediğimde benim aklıma bir isim fena halde yerleşecekti. Penanın teller üzerinde dansıyla başlayan bir ritme seyircinin alkışıyla oluşan tempo, bir süre sonra davul ve basın da katılımıyla insanın içini kıpırdatan bir rock’nroll’a  kesik kesik giren bir sesin haykırışları. Parçanın ismi “I’m Going Home”. 9 dakikalık yorumda alçalıp yükselen parçada hiç bitmeyen enerji ve ilk kez blues tınılarını bu kadar iyi hissettiğim parça ile tanışma. Ten Years After ile tanışmam o Woodstock plağı ile oldu.
Benim o gün ilgimi kamçılayan  Sert çalmaylarıydı. O günlerde buna hızlı müzik derdik, sonralarda onun hard rock olduğunun tellaffuzda bir takım zorlukları kısa sürede yenip anlayacaktık.
Ten Years After’ın Woodstock plağındaki o yorumları  15, 16 yaşlarında neden bana o duyguları yaşatmıştı ve o duygular yıllar sonrası 50 yaşımda neden aynı etki de devam edebiliyor. O gün müziklerindeki sertlikleri dediğim şimdilerde blues haykırışı olarak devam ediyor. Bunun müsebbibi Ten Years Afters’ın gitaristi,  vokalisti  ve kurucusu Alvin Lee’den başkası değildi.   
Bu yılın 6 Mart ( 2013)da  bu gönülçelen insanı 68 yaşında yitirdik. Ama o yaşattığı duyguları ise asla. 
"I'd Love to Change the World" adlı Ten Years After parçası 1971’in ortamına bir baş yapıt olarak oturmuştu. Bu adamlar “Dünyayı değiştirmek İstiyor”du ama ellerindeki tek silah “Aşk” idi. Parçayı dinlerken akıp giden gitar ve o tatlı melodinin akışını bozan haykıran vokal bir inancı temsil eder gibiydi.  O Woodstock konserindeki “Going Home” ise Britanya adasındaki bir beyazın ABD’de ikinci sınıf sayılan horlanan siyahi insanın çığlını Avrupa’ya taşımasıydı. “Help Me” adlı şarkı da ise yardım dilenmiyor adeta hesap soruyordu.  Sonrası orta yaş döneminde Alvin Lee’yi tek başına ama gizliden gene Ten Years After bayrağını taşıyarak “Bluest Blue” adlı parçasıyla hatırlarım.  Bazen de 80’lerin şaşkınlığında  “Outside My Window” . Geçen yıl da bir albüm daha yapmıştı ismi “Still on the Road to Freedom”.  Belki de herşey bu son albümde gizliydi: “Hala özgürlük yolunda yürüyorum”. 
70’ine merdiven dayamış bu aga rutin bir cerrahi müdahaleden sonra geçirdiği beklenmedik bir komplikasyon sebebiyle aramızdan ayrıldı, dikkatlerimizi çekmese de önemli şeyler yapacaktı.  Sözün öze içten, samimi ve dünyayı aşk ile değiştirecek kadar farklı ve de  siyah insanın blues’ına gönlünü adamış beyaz İngiliz müzisyen “Hala özgürlük yolunda yürüyor” ve bizim ona çok ihtiyacımız vardı. 



Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...