31 Temmuz 2014 Perşembe

Bembeyaz Blues Adam




Bembeyaz teni ve saçlarıyla müzik dünyasının iki kardesi Johnny ve Edgar Winter. Küçük kardeş Edgar saksofon ve keyboardun ustasıyken, abi Johnny ise   gitarıyla bütünleşmiş bir müzisyen. Aileden gelen, bir genetik bozukluk sonucu albino denilen beyaz halleriyle bu iki kardeşten Johnny Winter, siyahların müziği blues’ın bir büyük ustası.
Johnny Winter’ı bir hafta önce, konser vermek izin gittiği Zurih’te yitirdik.  Sert tınılı gitarı ve blues ruhu taşıyan melodileriyle, 70 yaşında konserden konsere koşan sanatçı, iki hafta sonrası çıkacağı Amerika turnesine hazırlanıyordu. 60’ların sonu 70’lerin (hatta 80’lerin) sert tınılı gitarına tutkun hard’n heavy dinleyicisinin de ilgisini çekebilen Winter’ın 70 yaşına gelmiş olabileceğini bile tahmin edememiştik. Onun albino özellikleri yani akça pakça hali 20’sinde de aynı görüntüyü veriyordu. Ancak onun 10 yıl içindeki konserlerine elinde bir bastonla çıkıyor olması bize biraz yaş aldığını hatırlatabiliyordu. Çalmaya başladığında ise gitarından çıkan sert melodiler bize zamanın durduğu sonsuz gençliği hatırlatırken, beyaz adamın sesinden çıkan “I’m A Blues Man” bütün hayatını özetliyordu bile. 
 Teksas doğumlu Johnny Winter daha 15 yaşındayken ilk grubu Johnny And Jammer’s’ı kuracak ve ilk plaklarını da “Scholl Day Blues” adıyla çıkartacaklardı.  1968 yılında ise Winter’ı ilk solo albümü “The Progressive Blues Experiment” ile görecektik. Bu albüm ilkti ama sadece Teksas, Austin çevresine hitap eden yerel bir firmadan çıkmıştı.

Beyaz Blues
68’li yıllar muhafazakar ABD anlayışının gençler tarafından sorgulandığı ve kırıldığı yıllardı. ABD’nin ırk ayrımcı poltikaları da bu sorgulanmadan nasibini alıyor ve bir çok beyaz müzisyen siyahların müziğine ilgi duymaya başlıyordu. İşte bu ortamda New York’ta bulunan Michael Bloomfield ve Al Kooper ilk defa  “beyaz blues” isminin zikredilmesini sağlayan isimler olacaktı. Bir süre sonra Teksas dolaylarından gelen Johnny Winter da onlara katılacaktı. Bu üçlü Fillmore East denilen tarihi konserlerin mekanında 68’in Aralık’ında çıkarak, ortalığa siyah ezgileri yayacaklardı. O geceki konserde Johnny Winter da gitarı ve vokaliyle öne çıkarak BB King’in “It’s My Own Fault”şarkısını  yorumlayacaktı. 12 dakikayı aşan bu yorum bittiğinde ise ortalık alkıştan inleyecekti. Konserden sonra bir, iki gün geçmeden Colombia Records şirketi Winter’ın kapısına dayanacak ve bol bütçeli bir albüm teklifinde bulunacaktı. “Johnny Winter” adıyla yayınlanan bu ikinci albüm, asıl tanınacağı çalışma olacaktı. Bu başarıdan sonra da ilk albüm tekrar ve daha geniş bir dağıtımla yayınlanacaktı.


Janis, Jimi, Jim ile birlikte Johnny
Böylece tanınan Johnny Winter beyaz blues’ın az sayıdaki isimlerinden biri olarak öne çıkacaktı. Johnny Winter, bas gitarda Tommy Shannon ve davulda da ’Uncle’ John Turner’la birlikte kurduğu üçlüsüyla festivallerin davetlisi ve de konserlerin talep edilen ismi olacaktı. Bu festivallerden biri de meşhur Woodstock’tı. 17 Ağustos 1969’da bu tarihi festivalde sahneye çıkan Johnny Winter, blues ve hard rock tınılarıyla Ten Years After’a benzer bir etki yaratarak, unutulmaz bir konsere imza atacaktı.  Konserin ardından “Second Winter” isimli ikili bir albüm çıkartacaktı.
Bu zaman diliminde Janis Joplin’in New York’ta gerçekleşen unutulmaz Madison Square Garden konserinde gitarıyla yerini alan Johnny Winter, dönemin diğer dev isimleri olan Jimi Hendrix ve Jim Morrison ile de çalıştı. Janis, Jimi ve John’dan oluşan 68’in “3 J”den oluşan yıldızına üçüncü bir isim olarak Johnny’de böylece dördüncü “J” olarak yerleşiyordu.

Çocukluk hayali
1971 yılında kardeşi Edgar Winter’ın ilk albümü “Entrance”da da yer alan Johnny Winter, burada tanıştığı gitarist Rick Derringer ile yeni bir grup kurmaya karar verecekti. Rick Derringer’la birlikte bas gitarda Randy Hobbs, davulda da Randy Z’den oluşan bu kadro eski The Mc Coy’un grubundan geliyordu. Bu yüzden de grubun ismi Johnny Winter And The Mc Coy olarak düşünüldü. Kısa bir süre sonra da isim uzun bulunarak Johnny Winter And  olarak kısaltıldı. Aynı isimle çıkan 1970 tarihli albümde blues ile güney (southern) rock çizgisi bir araya geliyordu. Dönemin hard rock rüzgarını da kanatlarına takan grup, blues standartları yerine özgün bestelerden oluşan bir repertuar sunuyordu. Albümden çıkan en önemli başyapıt da hala etkisini sürdüren Rick Derringer bestesi “Rock’n Roll Hoochie Koo” idi. Yoğun bir şekilde konser veren grubun bir yıl sonra da bir konser albümü gelecekti.
Bu grupla ve solo olarak 70’lerin hard rock ortamına blues kökünden gelen tavrıyla damgasını vuran Johnny Winter, 1977’de çocukluktan beri hayali olan bir şeyi gerçekleştirecekti. Modern Chicago Blues’ın kurucu isimlerinden Muddy Waters’ın “Hard Again” albümünde hem gitarist hem de prodüktör olarak yer alan Johnny Winter, bu birlikteliği 1980 tarihli Muddy Waters albümü  “King Bee” e kadar sürdürecekti. Muddy Waters konserlerinde de çalan Winter 1977’de çıkan “Nothin’ But The Blues” isimli solo albümünde ise bu sefer Waters’ı konuk edecekti.
1980’de gitarcılar için en prestijli dergi olan “Guitar World”e kapak olan Johnny Winter müzik çalışmalarını bugünlere kadar sürdürdü. 2004 yılında çıkan “I am A Bluesman”le Grammy’e de aday olan gitarist, ilerlemiş yaşına rağmen elinde bastonu ile sahnelerden kopmuyordu. Bu yıl 70’ini tamamlayan sanatcı,  14 Temmuz günü Fransa’da verdiği konserin ardından İsviçre konseri için gittiği Zurih’te hayata veda edecekti. Büyük blues rock ustasının 1 Ağustos günü ise New York’tan başlayacak ABD turnesi de vardı. Müzik içinde bu kadar yoğunlaşmış bir insanın kaybı bizi üzse de Johnny Winter’ın programında bir albüm olduğunu ve bununda çıkmak için hazır beklediğini öğrenmek biraz teselli olabiliyor.  Eylül ayında  çıkması planlanan albümde Eric Clapton, ZZ Top’tan Billy Gibbons, Aerosmith’ten de  Joe Perry’nin konuk olarak yer alıyormuş. Beyaz blues adamı sonsuzluğa uğurlarken, bize de son bıraktığı mirası dinlemeyi beklemek düşüyor.
Aptülika


24 Temmuz 2014 Perşembe

24 Temmuz 2014 Radyo programı çalma listesi

 KRAMP - Katarsis
BAD COMPANY - Electricland
ROGER TAYLOR - I Don't Care
QUEEN - Dreamers Ball
PAUL RODGERS - Walk In My Shadow
BRUCE SPRINGSTEEN - High Hopes
JOE COCKER - One
TEN YEARS AFTER - I Can't Keep From Crying Sometimes
THE CREAM - Spoonful
Willie King - Mamaluchi
FREDDIE KING - Five Long Years
ERIC CLAPTON - I'm Tore Down
ALEXIS KORNER - How Long Blues
THE STEVE MILLER BAND - Rock Me Baby
JEFF BECK - Blues De Luxe
BUDDY GUY - Thank Me Someday
ROY ROGERS - Patron Saint Of Pain
THE ALLMAN BROTHERS - Trouble No More
JOHNNY LANG - Living For The City
KEN TUCKER - Sunny
GREGG ALLMAN - Queen Of Hearts
ROBERT CRAY - You Move Me

17 Temmuz 2014 Perşembe

Johnny Winter’ı kaybettik


Janis Joplin, Jimi Hendrix ve Muddy Waters’la da çalışmış olan blues ve rock gitarının efsane ismi Johnny Winter, 70 yaşında Zurih’te öldü. 
 1969 yılında yapılan Woodstock Festivali’nde de kardeşi Edgar Winter’la birlikte  çalmıştı.

İlerlemiş yaşına rağmen elinde bastonu ile sahnelerden kopmayan sanatçı 14 Temmuz günü Fransa’da verdiği konserin ardından Zurih konseri için İsviçre’de bulunuyordu. 1 Ağustos günü ise New York’tan başlayacak ABD turnesinden sonra, Eylül ayında da  Eric Clapton, ZZ Top’tan Billy Gibbons, Aerosmith’ten de  Joe Perry’nin konuk olduğu yeni albümünü çıkartmaya hazırlanıyordu.

17 Haziran 2014 Playlisti


 1 CHARLIE HADEN - The People United
2 THE RAMONES - Blitzkrieg Bop
3 BLINDSIDE BLUES BAND - Winner Takes It All
4 WYNTON MARSALIS - Fourty Four
5 BIG JOE TURNER - Blues Train
6 GRAHAM BOND ORGANISATION - Last Night
7 ARGENT - Liar
8 STRAY - Yesterday's Promises
9 CARAVAN - Welcome The Day
10 - EPITAPH - VISIONS
11 DAVID GILMOUR - Wish You Were Here
12 YES - In A World Of Our Own
13 ELOY - Time To Run
14 NEKTAR - Listen
15 OMEGA - Blues
16 JIMI HENDRİX - Little Wing
17 STEVIE RAY VAUGHAN - Pride And Jooy
18 BONNIE RAITH - Used To Rule
19 ANA POPOVIC - Summer Rain
20 BETH HART and JOE BONAMASSA - Close To My Fire




16 Temmuz 2014 Çarşamba

“Dublinliler” 100 yaşında

Sarnıç öykü dergisi yeni sayısında JAMES JOYCE

 İki ayda bir çıkan öykü dergisi SARNIÇ’ın 18. sayısı bu ay piyasaya çıktı. Temmuz ve Ağustoş aylarına rastgelen dergide ağırlıklı konu olarak James Joyce ve “Dublinliler” adlı eseri yer alıyor. Sarnıç dergisinin bu kitabı seçmesinin sebebi de bu yıl “Dublinliler” kitabının yayınlanışının 100. yıldönümü olması.
Dünya edebiyatının ve modernizmin öncü yazarı James Joyce’ın Dublin’i didik didik anlattığı ve kentle özdeşleşen bu öykü kitabı dergide incelenirken yanısıra yazarın bu kitapta yer alan “Arap Pazarı” öyküsü de Nilüfer İlkaya’nın dergi için yaptığı yeni çevirisiyle okuyucuya sunuluyor.
Derginin yayın yönetmeni Faruk Duman, “ Bu sayımızı Soma katliamının acısı içinde hazırladık.” derken, Sarnıç öykü dergisinin 18. sayısını da “Soma’nın Anısına” çıkarttıklarını belirtiyor. Duman yazısında ayrıca edebiyatımızdaki maden işçilerini konu alan eserlere dikkat çekerken, Ahmet Naim, İrfan Yalçın gibi yazarlarımızın kaleme aldığı maden öykülerini hatırlatıyor.
Sarnıç öykü dergisi yeni sayısında yeni ve genç öykü yazarlarına da sayfalarını açıyor. Daha önce kitapları yayınlanmış yazarların yanında ilk kez okuyucusuyla buluşan yeni yazarların öyküleri de yer buluyor. Derginin bu sayısında 18 yazarın 18 öyküsü ilk kez okuyucu ile buluşuyor.
Bu yazının yazarı olarak ben de geçen sayıda olduğu gibi bir yazım ve çizgilerimle yer alıyorum. Bu sayıda Sait Faik Abasıyanık öykülerinden kalan izleri “Müsbet bir iş” isimli yazı ile sundum.
Bu arada ayıptır söylemesi kapağı da ben yaptım. Umarım beğenirsiniz.
APTÜLİKA

Yazıyı noktalamadan önce bir hatırlatma yapmadan da edemeyeceğim. Hergün birbiri ardına gelen reklam bombardımanından bıktığımız için “Aman” deyip yazıyı okumayı bırakmayın. Zira bu bir reklam değil. Zaten bir edebiyat dergisinin reklamı olsa ne olur, olmasa ne olur. Açıkcası kimse umursamaz. Hele ki bu tip dergilerin en babası iki aylık periyotlarla çıkıyorsa… (korkarım bir kaç yıl sonra 6 ayda bir ya da senelik de olabilir) Neyse, sizin tahammülünüzü daha fazla sınamak istemeden ve konuya gireyim.   Sarnıç öykü dergisi onsekizinci sayısını dağıtım şirketi olmadan yayınladı. Bu sebeple de derginin bulunabileceği yerler kısıtlı. Bana verilen bilgiye göre İstanbul, Beyoğlu’nda Mephisto kitabevi ve bazı D’n R’larda bulunabiliyormuş.  Ben gene de İstanbul dışında olanlar veya ulaşma imkanı olmayanlar için telefon ve mail adreslerini vereyim. Oralardan iletişim kurup, isteyebilirsiniz.
Tel: +90 533 667 05 17


13 Temmuz 2014 Pazar

NEIL YOUNG "A Letter Home" 2014

albüm kritik

Neil Young’ın yeni kuşak müzisyenlerin öncüsü olma özelliği sadece 20 yıl öncesine özgü değil. Günümüzün genç kuşak rock müzisyenlerinden Jack White için de Young önemli bir figür. 1975 doğumlu Jack White, Neil Young’ın yeni albümü  "A Letter Home"da iki parçaya hem vokali hem de piyanosuyla konuk olarak harika bir birliktelik ortaya koymuş. Bu hafta çıkan albümde Neil Young, folk etkili blues ve rock klasiklerini 1940’la 50 arasındaki  zamanların hassasiyeti ve şartlarında kaydetmiş. Bugünün teknolojik donanımından uzak olunca da samimi bir hava yakalanmış. Bir telefon kulubesinden annesini arayıp konuşuyormuş gibi başlayan albümü dinlerken sanki bir gece dost sohbetinize Neil Young gelmiş gitarıyla takılıyormuş gibisinden bir havaya giriyorsunuz.

“A Letter Home” Young’ın 35. Stüdyo albümü.  Bruce Springsteen, Bob Dylan, Willie Nelson gibi ustaların adıyla özdeşleşmiş klasiklerini seslendiren Neil Young, The Everly Brothers’ın "I Wonder If I Care as Much"ı  ile Willie Nelson’un  "On the Road Again"ini  piyonosu ve vokaliyle  Jack White’ı konuk etmiş.  Bob Dylan’ın "Girl from the North Country", Bruce Springsteen’in "My Hometown" parçalarının da bulunduğu 12 klasik parça Neil Young’ın yorumuyla geliyor.

Neil Young, Çılgın Atlar’ıyla geliyor


Kanadalı rock abidesi Neil Young’ın Salı günü İstanbul’da konsere geliyor.Sanatçının emektar grubu Crazy Horse ile birlikte bu salı günü (15 Temmuz 2014’da) Küçük Çiftlik Park’ta vereceği İstanbul konseri heyecanla bekleniyor. 

Nevi şahsına münhasır  tavrıyla Neil Young, rock müzikte ayrı duruşu olan bir isim.  1975’de yaptığı  “Zuma” albümünde yer alan "Cortez The Killer" da  İspanyolların Güney Amerika'yı keşfi sırasında yapılan katliamları anlatırken, 1989’daki "Freedom" albümünde ise "Rockin'in The Free World" şarkısıyla  "Amerikan Rüyası"nı  eleştirecekti. Rock müzikte her daim muhalif özelliğini koruyan sanatçı, iki yıl önce çıkan “Americana” albümünde de ABD’nin işçi sınıfı şarkılarını seslendirmişti. Karşı duruşunun yanısıra müzisyenliği de genç kuşaklara ilham kaynağı olan Neil Young’ın İstanbul’da konser vereceği haberi aylar öncesinden duyurulmasına rağmen önü alınmaz bir ilgi odağına dönüştü. Sanatçının emektar grubu Crazy Horse ile birlikte bu salı günü (15 Temmuz 2014’da) Küçük Çiftlik Park’ta vereceği İstanbul konseri heyecanla bekleniyor.


Her daim Muhalif
ABD’nin emperyalist saldırganlığına Vietnam savaşı yıllarından beri karşı duran Neil Young, 2006 tarihli "Living With War"albümünde de , Irak Savaşı'na ve Amerikan Hükümeti'ne ağır eleştiriler getirmekten çekinmeyecekti. Yaşamı boyunca savaş karşıtı, yoksullardan yana ve doğayı yokeden  zihniyete karşı tutumuyla dikkat çeken Young, müziğe ilk olarak Shadows şarkıları icra eden bir grupla başladı. Her ne kadar Neil Young ismi Crosby, Stills, Nash and Young grubuyla anılsa da sanatçının esas özelliklerinin çıktığı iki grup vardır. Bunlardan birincisi ilk grubu Buffola Springfield diğeri de bir nevi solo grubu olan Crazy Horse’dur. 1966’da kurdukları Buffola Springfield iki senelik yaşamıyla  üç albümlük bir grup olsa da rock tarihi içinde zaman geçtikçe önemi daha yeni anlaşılacak olan gruplardandı. Her ne kadar eski dinleyiciyi  sanki Buffola Springfield isimli bir şarkıcı varmış gibi yanıltmış olsa da ciddi anlamda bir gruptu. ABD’li ve Kanada’lı elemanlardan kurulu grup, folk, rock ve country ögelerini çok güzel harmanlayarak dönemin İngiliz rock etkisini de alarak yetkin çalışmalara imza atmıştı. "For What It's Worth" isimli ilk plakları dönemin hatırı satılır satışını yaparken, 60’ların politik ortamına protest şarkıların başlangıç yolunu açacaktı.
Buffola Springfield’de gitar ve keyboard çalan Stephen Stills ile birlikte Crosby, Stills, Nash grubuna geçen Young, 1970 yılında “Déjà Vu” albümündeki yerini alacaktı. Aynı yıl solo olarak yaptığı unutulmaz albümü " After The Gold Rush" da çıkacaktı. Bu albümde yer alan  ve Amerika’nın güney eyaletlerindeki ırkçılığı eleştiren "Southern Man" de dikkatleri çekecekti.

Rock’ta yeni bakışların ve gençlerin ilham kaynağı
Neil Young külliyatınının en önemli albümlerinden olan “Harvest” ise 1972’de çıkacaktı. Birçok sevilen parçanın bugüne dek klasikleştiği albümde  "Heart of Gold" isimli şarkı bugün bile bir çok müzisyen tarafından (cover) yorumlanıyor.
50’yıllık müzikal kariyeri içinde Neil Young, yeni çıkan rock tarzları ve genç gruplar için de günümüzde bile ilham kaynağı ve fikir açıcı olmayı sürdürüyor. 90’ların başında rock içinde yeni akım olarak şekillenen Grunge veya bir başka adıyla alternative rock grupları ona “Grunge’ın büyükbabası” ismini uygun bularak vefa borçlarını ödeyeceklerdi.  “The Bridge: A Tribute to Neil Young” isimli saygı albümünde  Sonic Youth, Nick Cave, Soul Asylum  ve Pixies gbi grunge grup ve müzisyenleri onun şarkılarını seslendirecekti. 1995 yılında yaptığı “Mirror Ball” albümünde Neil Young bu yeni tarzın gruplarından Pearl Jam ile çalışacaktı.



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...