30 Eylül 2014 Salı

Onuncu ölüm yıldönümünde BRUCE PALMER






En üstteki başlığı görüp, bu yazıyı ‘tık’layan olacağını hiç sanmıyorum. Yazının okunması benim için önemli ama okunmayacağına da eminim. O halde niye yazıyorum. Eski bir grubun değerli üç albümünde çalan bir müzisyeni anmak için. Okunur veya okunmaz beni ‘tık’lamaz. 



Onuncu ölüm yıldönümünde Buffalo Springfield’in bas gitaristi BRUCE PALMER

Heh şimdi sanki böylesi bir başlık atınca okunacak sanıyorum değil mi! Bu sefer de “Buffalo Springfield mi! O da kim ?” hayretiyle bir soru işareti hasıl olacak. Hatta bir de Bruce Springsteen ’le karıştırılırsa yandı nane keten helva.

Buffalo Springfield, Neil Young’ın ilk grubu. Bu grupta Stephan Stills’le tanışıp, daha sonrasında da Crosy, Stills, Nash and Young grubuna katılacaktı.
Bir zamanlar ben de dahil olmak üzere Buffalo Springfield diye bir adam var sanırdım. Sonraları bu hatamızı düzelttik ama Neil Young, ‘çılgın atlar’ıyla çoktan geçip gitmişti.
Buffalo Springfield, ABD ile Kanada’lı müzisyenlerden kurulu, değişik bir gruptu. Rock, folk ve country karışımında güzel mi güzel müzikleri vardı. 1967 tarihli ilk albümlerinde yer alan “For What It's Worth” isimli bir protest parçaları vardı ki, dönemin politik marşı gibiydi. 1966 ile 1968 arasında, üç albüm yapan bu güzide grup, sonrasında dağılacaktı ama rock tarihi içinde de önemli bir iz bırakacaktı. Meraklısı olur, dinlemek ister diye, üzerimize vazife değilse de grubun albümlerini yazalım. 1966 yılı grupla aynı ismi taşıyan “Buffalo Springfield”, bir yıl sonra çıkan “Buffalo Springfield Again”, 1968’de de “Last Time Around” ile nihayete ereceklerdi. Bu her üç albümde de Bruce Palmer, bas gitarist olarak yer alıyordu.

Bruce Palmer, Ontorio doğumlu (Bu Ontorio bizim kuşağın içini gıdıklar, zira çocukken okuduğumuz çizgi romanlardan birinde ‘Ontorio Kurtları’ vardı.) Kanadalı bir müzisyen. Buffalo Springfield’den sonra Bruce Palmer’ı 1971 yılında saykodelik rock tarzında yaptığı ”The Cycle Is Complete “ isimli tek  solo albümüyle gördük. Bu albümde bas gitarın yanısıra solo gitarı da çalıyordu. 1982 ile 1983 arasında Neil Young’ın grubunda da çalan basgitaristi 1 Ekim 2004 yılında kalp krizinden 58 yaşında kaybedecektik.

GECE, SEZONU KADIKÖY’DE AÇIYOR!



Geçtiğimiz Mayıs ayında Sony Music etiketiyle müzikseverlerin beğenisine sundukları “İyi Niyetli Bir Gün” albümüyle dinleyicileriyle buluşan GECE, geçtiğimiz yaz başladıkları konser maratonuna hız kesmeden devam ediyor.
Türk rock müziğinin en genç  gruplarından GECE, 1 Ekim Çarşamba akşamı Kadıköy Sahne’de sezonu açacak. Ekim ayı süresince konserlerine devam edecek olan grup, 22 Ekim’de İzmir Hayal Kahvesi’nde İzmirli dinleyicileriyle buluşacak. Bu konserin hemen ardından 23 Ekim’de Çanakkale’ye geçecee geçecek olan GECE, 29 Ekim akşamı da Beyoğlu Hayal Kahvesi’nde sahne alacak. Ekim ayının son konserini Antalya’da gerçekleştirecek olan grup, 31 Ekim akşamı Antalya Roxx sahnesinde müzikseverlerle bir araya gelecek.
Vokalde Can Baydar, gitarda Erdem Başer, davulda Eren Çilalioğlu ve bas gitarda Gökçe Balaban'dan oluşan GECE’nin; Ekim ayı konserlerinin tam takvimi şöyle;

 1 Ekim – KadıköySahne

22 Ekim – İzmir Hayal Kahvesi

23 Ekim – Çanakkale Hayal Kahvesi

29 Ekim – Beyoğlu Hayal Kahvesi

31 Ekim – Antalya Roxx

SPANDAU BALLET’i hatırlar mısınız?



         80’li yılların akla gelen 10 şeyi sayılacak olsa mutlaka Spandau Ballet de olacaktır.

80’lerin bir başka (ve daha çabuk akla gelecek isim) Duran Duran’ın o vakitki azılı rakibi olan Spandau Ballet, new vwave ile pop arası bir tarza sahipti. Kariyerlerinde  23 hit şarkı sığdırarak 500 hafta İngiltere listelerinde kalmış ve dünya çapında 25 milyon albüm satışına imza atmış olan grup, ‘True’, ‘Gold’ ve ‘Through the Barricades’ şarkıları ile de hala hagızalardadır. Değilse de herhangi bir yerde yapılan ‘Oldies’ gecelerinde bu parçalardan binrini duyar ve “Ha bu muydu? Ben bunu biliyordum, ama onların olduğunu bilmiyordum.” dersiniz. Tabi bu arada bu yazıyı okuyan herkesin yaşının 40’ın üzerinde olduğunu sanmam şaşkınlığından bir çok genç okurun “O ne”, “Ne bu “ “Haa” gibi şaşkınlık nidaları atıp, soru işareti denizinde azgın dalgalarla boğuşmalarına sebep olmuş olabilirim. (Onlar da yu tub vesaire bakıp, o günleri biraz algılayabilirler )   
Spandau Ballet’in bugünlerde “The Story - The Very Best Of...”  ismiyle eski parçalarından oluşan seçmelerin yeraldığı bir albüm piyasaya çıktı. grubun en iyi parçalarını birarada bulabileceğiniz bir albüm. Albüm ayrıca üç de yeni parça içeriyormuş.



Spandau Ballet'in 13 Temmuz 1985 tarihinde 
yapılan
 Live Aid konserindeki bölümü

28 Eylül 2014 Pazar

40 Yıl önce Türkiyede neler dinleniyordu. 2 Ekim 1974


Bundan 40 yıl önce Türkiye'de HEY dergisi çıkardı. İşte o derginin 2 Ekim 1974 tarihli sayısından listelere ve döneme bir gözatacağız.


İşte o haftanın liste şarkıları. 

Listenin üzerinde yazan 45 numarası bu listenin anlamını özetlliyor. Liste bugün bizim "single" dediğimiz formattan oluşuyor. Plağın 45 devirli olanına o dönem 45'lik denirdi, yani plağın bir yüzünde bir parça arkasında da ikinci parça yer alırdı. İşte gördüğünüz liste bu plakların A (birinci) yüzünde yer alan parçaların listesi. 
50 plaklık listede yerli ve yabancı plaklar birlikte yarışıyor. Listenin birinci sırasında Terry Jacks var ki, onu bugün kimse bilmeyebilir ama o dönem "Seasons In The Sun" plağı her ne tür dinlerse dinlesin her evde bulunurdu. 
İkinci sırada yer alan "Hey gidi dünya hey" plağıyla Ali Kocatepe, Ajda Pekkan'ı geride bırakmış. O hafta listeye adım atmaya hazırlanan bir de Sweet grubu var ki. onu da yandan "Bu plaklara dikkat" diye uyarmışlar. 

 TERRY JACK "Seasons In The Sun



Ali Kocatepe "Hey gidi dünya hey" 

orijinal plak kapağında yumruk havada. 

Sağ el olduğuna aldanmayın. Emek verilen el 'sol'u simgeler.



Bunlar da Albüm yani LP listesi

Şimdi de Albüm listesi. Biz bugün albüm diyoruz ama o zaman İngilizce Long Play'in kısaltması LP (onu ogün "el pi"falan diye söylemezdik, Türkçe telaffuzla "le pe" derdik.) ya da pikaptaki devre göre 33'lük derdik. İşte sağda gördüğünüz onun listesi. Aynı listenin altında ise her hafta bir ünlü konuk olup, kendi listesini yapardı. Bu haftaki konuk Türk Sanat Müziği sanatcısı Taner Şener. Alaturka müzisyeninin o gün dinlediği yabancı plaklara bakar mısınız. Suzi Quatro gibi hard rockçılar bile var. 

Bu sayfanın orta sutununda Dünya listeleri yer alırken, sağ sutunda da o hafta yeni çıkan bir plağın şarkı sözleri yer alıyor. Demek ki bir Sweet çalmak şart oldu.


The Sweet - "The Six Teens"




40 yıl önce bu hafta çıkan plaklar


Bu bölümde de o hafta çıkan plaklar kritik edilir ve tanıtılırdı. 
Üstteki bölümde yıldız notlarının açıklamaları görülmekte. 
Bu arada en altta Özdemir Erdoğan'ın bugün pek bilinmeyen bir parçası var. (Açıkcası ben de hatırlamıyorum) Parçanın ismi "Ben Kıbrısa Giderim".
Dönem 1974 yani o yaz bir savaş yaşanmış. Kıbrıs Barış Harekatı sonrası birbiri ardına Kıbrısla ilgili hamasi plaklar gırla gidiyor. Hatta bu derginin arka sayfalarında bir de Türk Müziği listesi var. Orada yer alan yeni plaklarda zebil gibi Kıbrıs konulu plaklar var. 


Fakat bu furyanın içinde çok anlamlı bir grup da keşfedilecekti. Onlar  o furyadan yararlanmadan, hamasetten uzak olarak müziği amaç alıyorlardı ve pop ile rock tınılı bir müziğin ilk temellerini atıyorlardı. İsmi Sıla 4'lüsü olan bu grup Kıbrıs'lıydı ve o dönem çok sevildi. Grubun bugün de sevenleri (az da olsa) var. 

Sıla 4'lüsü - Zeytinden aşı mısın






Vakti zamanında bu hafta 29 Eylül - 5 Ekim


1947
5 Ekim - AC/DC'nin vokalisti Brain Johnson İngiltere Duncon'da dünyaya geldi. Brain Johnson, AC/DC'ye 1980'de vokalisti olarak katılmıştı.

1954
3 Ekim - 1990'da genç yaşta bir kaza sonucu yitirdiğimiz blues rock gitarının en önemli ismi Stevie Ray Vaughan, bu tarihte ABD'nin Teksas eyaletinde Dallas'da doğmuştu.

1969
3 Ekim - Delta blues'ın önemli ismi Skip James, kansere yenik düşecekti. Müziğe gitarla başlayan James aynı zamanda  da iyi bir piyanistti.

1971  
Beyoğlu Emek Sinemasında Herbie Mann Konseri
Durul Gence
1971 yılının Ekim ayının ilk haftası ABD’li üç grup, ülkemize gelip, İstanbulda konser vereceklerdi. Bunlardan en görkemlisi caz flütçüsü Herbie Mann ve topluluğuydu. Diğer bir isim de caz gitaristi Sonny Sharrock’ti. Üçüncü ise  o yılın başında yaptıkları Rock Caz tarzındaki ilk albümleriyle parıldayan Air isimli gruptu. 
Herbie Mann
Konser İstanbul, Beyoğlu’nda Emek Sinemasında gerçekleşti. Air grubu sahneye çıktığında bir sürpriz yapacak ve ülkemizin önemli davulcularından Durul Gence’yi sahneye davet edip, uzun bir Jam Session yapacaklardı. 

*Kaynak: Bir MetomorfozHikayesi (Türkiye’de Grup Müziği 1957 – 1980) – Münir Tireli (ArkaplanYayınevi)

1973
5 Ekim  – Roxy Music’in vokalisti Bryan Ferry ilk solo albümü “These Foolish Things”i çıkarttı.

1974
5 Ekim - Bon Scott, AC/DC ile ilk konserine çıkacaktı.

1982
1 Ekim - İlk CD, Japonya'da satışa çıkacaktı.

2002
3 Ekim - Iron Butterfly'ın gitaristi Darryl DeLoach yaşama veda etti.







27 Eylül 2014 Cumartesi

Progresif rock grubumuz Nemrud, bu pazar Rock FM94.5'te

Bizde umursanmayan, dünyaca ünlü rock grubumuz
5 yıl içinde yaptıkları iki albümle dünya çapında bir ün kazanan ve “Türk Progresif Rock grubu” ibaresiyle ses getiren Nemrud grubu, Avrupa’da da plak olarak basılan albümü “Ritual” ile 28 Eylül, pazar günü, saat:14.00’de Rock FM 94.5’te yayınlanan “Ozzy ile Türkçe Rock” programına konuk oluyor.



internetten dinlemek için


Ülkemizde rock eskisine oranla büyük bir ilgi ve yükseliş içinde. Hatta popüler piyasanın en önünde bir yerde duruyor. Birbiri ardına çıkan albümler ve akabinde yapılan konserler rağbet görüyor ve takipcisi bol oluyor. Eskiden ayda yılda bir çıkan rock albümleri, şimdi nedeyse her hafta  ikişer üçer boy gösteriyor. Bütün bunlara bakıp, gerine gerine “Türkiye’de rock patlaması var” diyebiliriz. Eh bir de buna bize has bir rock anlayışı da oluştu dememiz de mümkündür.
Ülkemizde yükselişte olan ve kabul gören rock için, ne yazık ki nitelikte ve müzikalitede aynı övücü vurguyu yapmamız olası değil. Birbirinin benzeri soundlar, arabesk yamalarla piyasa hedeflenerek, statükonun dışına çıkmaktan korkarak üretilmiş yapıtların hakimiyetinde kılıf rock ama içindeki başka bir şey olarak iç piyasanın nabız atışında gün kurtarılıyor. Çıkan örnekler bizi mutlu ediyor ama rock tarzının ne geçmişi ne de bugünü ile sağlıklı bir buluşma içine giremiyor.
Peki ülkemizde rock açısından dişe dokunur, olumlu örnekler çıkmıyor mu? Çıkıyor çıkmasına ama “piyasa şartları” gerekçesiyle bir güzel kenara itiliveriyor.

Fransız plak şirketinden ilk albüm
Kalitesizlik, kolaycılık hayatımıza ne kadar egemen olsa da bir yerlerden çorak toprakta filizlenen tohumlar gibi iyi ve kalite adına çıkışlar da oluyor. 5 yıl önce  sessiz sedasız kurulan Nemrud isimli grup, bu örneklerden biri. Ülkemizde bugün kimsenin haberdar olmadığı bu grup, yurtdışında ses getiren ve tanınan iki albüme imza attı.   
 Nemrud grubu 2008 sonlarında Mert Göçay (gitar/vokal) ve Aycan Sarı (bas) tarafından İstanbul'da kurulmuş. 2 yıl süren stüdyo çalışmaları sonucu grubun tavrını oturtan Nemrud elemanları, 2010 ortalarında kavramsal bir yapıda ve progresif rock tarzında ilk albümleri olan  “Journey of the Shaman”ı çıkardılar. Ancak bu grubun ülkesindeki bir müzik şirketinden değil, bir Fransız firması olan Musea Records’dan çıkacaktı. 30 ülkede yayınlanan ve plak formatında çıkan bu albüm, dünya çapında bir ilgiye mazhar olmakla birlikte müzik yazarlarından da olumlu tepkiler alacaktı.

“Türk Progresif Rock grubu”
 Bu başarıların ardından Nemrud grubu, 2012’de stüdyoya girip, yeni albüm hazırlıklarına başlayacaktı. 2013’de de “Ritual” adıyla Avrupa’da çıkan bu ikinci albümde de grup, yakaladığı başarılı çıkışı sürdürecekti. İlk albümde Nemrud dağı üzerine oluşan efsanelerden yola çıkan grup, ikinci albüm “Ritual”de ise, insanoğlunun kendi içsel yolculuğunu ve karanlıktan aydınlanmaya giden yoldaki çabasına odaklanışını anlatıyordu. Her iki albümde de konsept bir yapıyı sunan grup, “Türk Progresif Rock grubu” ibaresiyle dünya müzik literatürüne girmiş bulunuyor.
  Gitar ve vokalde Mert Göçay, bas gitarda Aycan Sarı, tuşlu çalgılar ve synthesizer da Mert Topel, davulda Mert Alkaya dan oluşan Nemrud, 70 li yıllardan alışık olduğumuz Progresif Rock, Space Rock tavrını bugünlere taşıyor. Tamamen dünyaya hitap eden bir müzikal bakışı hedefleyen grup, müziğine  Türk ezgilerini de katıyor. Grubun müziğini dinlediğimizde Eloy, Pink Floyd, Yes, King Crimson gibi 70’lerin progresif rock gruplarını hissediyoruz. Bu yapıya ülkemizden de Barış Manço ve Kurtalan Ekspres’in bakışının katıldığını da görüyoruz. Ancak ne Barış Manço ne de Türk ezgileri bir yama gibi sentez gibi kullanılmamış. Bunlar bir özümseme ile müzikal bir birikimin katkısı olarak müziğe yansımış.   

Müzikaliteyi hedefleyen doğru işler çıktıkça insanın umudu artıyor. Nemrud bu umudu arttıran gruplardan biri.

77. Ölüm Yıldönümünde BESSIE SMITH


Müzik dünyasında Bessie Smith’e  ithafedilen isim: “Blues’ın İmparatoriçesi”. 
Oysa onun yaşamında çektiği acılar ve çileli hayatını noktalayan olayın hazinliğini gözönüne getirirsek, Bessie Smith’e yaşamında hak ettiği “İmparatoriçeliği” hiç kullandırmadığımız gerçeği ortaya çıkar.





1894’te bir bahar günü doğan Tenessee’lı kızın muhteşem bir sesi vardı ama rengi siyahtı. Bu ABD’nin siyah - beyaz ayrımlı ırkçı zihniyetinde Bessie Smith’in ölümüne dek acılarla sürecekti. Bundan 77 yıl önce bir arabanın çarpması sonucu hayata veda edecekti. Ancak bu kaza ölümle sonuçlanmayabilirdi, bunun için de Bessie Smith’in ten renginin beyaz olması yeter de artardı bile. “Nasıl yani araba beyaz tenliye çarpınca bir şey olmaz mı?” diyebilirsiniz. Olayın aslı şöyle, Bessie Smith kazada yaralanıyor ve hastaneye götürülüyor. Ancak bu hastane onu kabul etmiyor, çünkü orası beyazlara hizmet veren bir sağlık merkezi. Yaralı ve kan kaybeden Smith oradan alınıp, sadece siyahlara ait olan uzaktaki bir hastaneye yetiştirilmeye çalışırken, daha fazla direnemiyor ve iç kanamadan ölüyor. Ertesi gün gazeteler ve dünya ayağa kalkmıyor ve yerel bir gazeteye bile layık görülmeyen ufak bir puntolarla “Alkolik ve parasız bir siyah kadın öldü” haberi bile yazılmıyor.
O kaza olmadan önce de beş parasız bir şekilde fakirlerin kaldığı bir evde yaşıyordu, Bessie Smith. 1923 ile 1933 arasında yaptığı, 160 şarkının plağı ile bütün bir müzik tarihine damgasını vuran büyük bir usta mezar taşı bile olmayan yoksullara yakışan bir mezara gömülüyor.


Ella Fitzgerald ve Billie Holiday’den önce caz ve blues müziğin vokal temellerini atan Bessie Smith’i 60'lı yıllarda hatırlayan ve ona bir mezar taşı yaptıran kişi ise Teksaslı bir beyaz kız olacaktı. Bu kızın ismi ise Janis Joplin’den başkası değildi.
Şimdi Bessie Smith’in o mezar taşında
“Dünyanın en büyük blues şarkıcısını hiç bir şey susturamaz” 
yazısı yazıyor.

Bessie Smith ismi bugün 
“Amerikan müziğinin İmparatoriçesi” 
diye ABD’nin gurur hanesine yazılıyor. 
Kabul etmiyoruz o bütün dünyanın ezilenlerinin, yoksullarının, siyahıyla, beyazıyla ve sarısı, kızılderilisiyle bütün “Zenci”lerinin gururu.

Blues ve cazın bu muhteşem sesine yani Bessie Smith’i saygıyla anıyoruz.

BESSIE SMITH'in oynadığı 

film sahnelerinden



"Nobody Knows You When You're ..." 
şarkısının plak kaydı




JANIS JOPLIN'den Bessie Smith şarkısı



Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...