31 Ekim 2014 Cuma

"Gönül Çelen" niye "Tarla" Oldu?

Hafta sonu 'Blues Perişan Kütüphanesi'ne katkı - 4

  Blues Perişan kütüphanemize yeni bir kitap daha geliyor.
Tozlu raflarda kalmış kitaplardan biri daha bu hafta sonuna oturuyor. Edebi değeri, sanatsal yanı beni hiç mi hiç iplemiyor. Yazıyı tıklayan olur mu? Beni hiç ırgalamıyor. Benim sevdiğim kitaplardan biri olması yetiyor. Maksat paylaşmak, yoksa bes mi, seller mi olur, ödüllü mü, ödülsüz mü hiiiç bir önemi yok. Keyifli olması yetiyor. 
Fonda blues kokulu 60'lardan ya da 70'lerden bir rock parçası çalın ve buyrun Blues Perişan kütüphanesine.

Bazı kitaplar vardır, çok yıllar önce okumussunuzdur ama artık ne öyküsünü ne kahramanını anlatıp, çizmenize olanak yoktur. Aklınızda özetin özetinin özeti kalmıştır. Kahramanını şöyle bir  hatırlarsınız, konunun özünü bilirsiniz ama o kadar. Ancak ismi geçtiğinde damağınızda tadı kalan bir yiyecek gibidir. O an coşar, gürler, içiniz kıpır, kıpır eder ve varolmanızın keyfini yaşarken, yerküre üzerinde sizin duygularınızı yansıtan bir şeyler olduğunu anlarsınız. Ama gelgelim o eski tarihlerde okuduğunuz o kitap sizi öyle etkilemiştir ki, bir daha sayfaları açmaya bile yeltenemezsiniz. “Yahu ben bu kitabı o tarihlerde niye sevmişim” demenizden korkarsınız. Benim için böyle bir kitap var, adı: “Gönülçelen”.
Salinger’in yazdığı bu romanı 1981’de alıp, okumuşum. Kitap aynı yıl da yayınlanmış. Demek ki o dönem bir yerlerde reklamı vardı ki almışım. Bu arada kitabın baskı tarihine bakmak için elimi attığımda kalp atışlarım bile arttı. Elimi sürüp, şöyle bir sayfaları kokladım. Of ki de of, tam 33 yıl olmuş. O dönem üniversiteye bile daha girmemişim, o iş bir yıl sonra olacak. Tembel, aklı bir karış havada, hayalci bir beyhudeyim. Bu kitap elime geçmiş, okumuşum (hatta okurken ki anlarımı bile hatırlıyorum). Oradaki çocuğu yeni yetme bir Mick Jagger’a bile benzettiğimi hatırlıyorum. Hatta yıllar sonra Rolling Stones’ın kurulmasından önce Mick ve Keith’in birbirlerinin ellerindeki blues plaklarından sohbet açıp, tanıştıkları tren istasyonundaki karşılaşmalarının öyküsünü bile bu kitabın kahramanına bağlama alışkanlığım hala sürer. Dedim ya kitabın öyküsünü falan hatırlamıyorum oradaki çocuğun asiliğini hiç bir zaman unutamam.  
Benim bu kitabı okuduğum yıllar bir biri ardına geçti, gitti. 18 – 19’lu yaşlar çoktan tedavülden kalkmış ve 40’lara doğru yelken açmıştık. Bir de ne göreyim, “Çavdar Tarlasında Çocuklar” olmuş, benim kitabım. Yaşam serüvenim içinde mahalle adlarının olur olmaz değiştiğine artık alıştım, ama bu roman be! Kitap yahu. Öyle bir duygu be kardeşim. Yok etmeyin benim hislerimi. Tabi işin özü Salinger’in kitabının orijinal ismine yakın olanı, “Çavdar Tarlasında Çocuklar”. Eserin İngilizce adı, “The Catcher in the Rye”. 1997’den sonra da Yapı Kredi Yayınları kitabı özgün adına uygun hale yaklaştırarak “Çavdar Tarlasında Çocuklar” yaptı. Doğrusu buydu belki ama niye yaptı. “Gönülçelen, gönülçelendir bu böyle kalacak” diye sokaklara çıkıp, yürüyüş yapmak bile istemişimdir.

1997’deki çavdarlı, tarlalı ismi beğenmediğim gibi kapağı da hiç sevmemiştim. Bir beyzbol topu benim için hiç bir şey ifade etmiyordu. O 1981 yılındaki “Gönülçelen” kapağı benim için daha afilliydi. Kapağı resim sanatçımız Esat Tekant yapmıştı. Kitaba belirli aralıklarla eklenmiş beyaz kuşeye kağıtlarda da renkli resimleri vardı. Romanın yazılı olduğu sarı sayfalarda da  arada bir   siyah beyaz çizimler çıkıyordu. Çok keyifliydi. Benim için bu romanın aslı buydu, 1997’de çıkanın hükmü yoktu.
1981 yılında çıkan “Gönülçelen”, Can Yayınları tarafından “Gençlik Dizisi” içeriğinde yayınlanmıştı. Kitabı Türkçeye kazandıran çevirmeni de Adnan Benk. Çeviriyi ilk kez 1967’de yapmış. Ancak Benk, aslı İngilizce olan bu romanı Fransızca baskılı bir kitaptan çevirmiş. 1997 yılında  Yapı Kredi Yayınları tarafından basılan ise  Coşkun Yerli tarafından İngilizce aslından dilimize çevrilmiş. İşte böylece de “Gönül Çelen” olmuş mu sana “Çavdar Tarlasında Çocuklar”. Bu arada ben hep karıştırıp, “Burçak Tarlası” derim ya neyse.
Bu kitap benim için “Gönül Çelen” kalacak ama siz “Çavdar” hatta “Burçak”, domates tarlasını bile bulsanız okuyun derim.
Aptülika
aptulelcioglu@gmail.com

30 Ekim 2014 Perşembe

30 Ekim 2014 Blues Perişan çalma listesi


1 - THE CREAM - Suhnshine of your Love
2 - THE CREAM - White Room
3- BERT HART and JOE BONAMASSA- Antwerp Jam
4 -BERT HART and JOE BONAMASSA- I'll Take Care of you
5- LAYLA ZOE - Pull Yourself
6 - JACK BRUCE - No Surrender
7- BRUCE, BAKER, MOORE - City Of Gold
8- BBM - High Cost Loving
9 - BBM - Why Does Love
10 - BBM -Wrong Side of Town
11 - ROBIN TROWER and JACK BRUCE - Come to Me
12 -ROBIN TROWER and JACK BRUCE -  Seven Moons
13 -ROBIN TROWER and JACK BRUCE -She's Not The One
14 - JACK BRUCE - Rusty Lady
15 - STATUS QUO - Rain
16 - GEORGE THOROGOOD - Willie Dixon's Gone
17 - CCR - Born on the Bayou
18 - JOHN MELLENCAMP - Paper in Fire
19 - VAN ZANT - It's Only Money
20 GREGG ALLMAN - Blind Man
21 - TEDESHİ TRUKS BAND - The Storm
22 - CHRIS ROBINSON - Tornado
23 - MARTIN BARRE - Stil Loving You Tonight

www.rockfm.com.tr
internetten canlı dinlemek için
http://www.rockfm.com.tr/OnAir.aspx

http://www.rockfm.com.tr/OnAir.aspx

“Demir Leydi” paslanınca


Geçtiğimiz hafta yitirdiğimiz, The Cream grubunun efsanevi basgitaristi ve vokalisti Jack Bruce, bu yıl “Silver Rails” adından bir albüm de yapmıştı. Ölümünden 7 ay önce, Mart’ta çıkan bu albümde İngiliz’lerin “Demir Lady” lakaplı muhafazar başkanı Margaret Thatcher’i ‘ti’ye alan protest bir parça da yer alıyordu. Sözlerini Jack Bruce’ın yazdığı bu paçanın ismi ise “Rusty Lady “ (paslı leydi).
Aşağıda sözlerine yer verdiğimiz bu şarkı bu geceki Blues Perişan radyo programında çalınacak.
Blues Perişan, 30 Ekim 2014, saat 22.00,
Rock FM 94.5
www.rockfm.com.tr   

“Rusty Lady"

They say she was so strong
Put us back where we belong
But she never tried to make my day
Tried to blow it all away
Now she’s agent orange in the dirty wind
Can’t wait for something to begin

They say she changed the world so well
Really rwang those wedding bells
But she went and missed my G spot
By burning all the goods we’d got
Now she’s growing grey out in the bin
Just can’t wait for something to begin

They say that she was metal hard
And handed us some real good cards
But she never trumped my ace
Though she blew CS gas in my face
Now she’s fertilising flaky tin
Can’t wait for something to begin

The way she walked just wasn’t real
Clouds of rust all swirling round her heels
When she stepped from her oxhide car
It was Winston in drag without the cigar

Rusty lady etc.”


Şarkı sözü: Jack Bruce



29 Ekim 2014 Çarşamba

Blues Perişan 259. programda neler var

Geçtiğimiz hafta yitirdiğimiz The Cream’ın basgitaristi Jack Bruce’ın anısına 30 Ekim günü yayınlanacak olan Blues Perişan radyo programında sanatçının son albümü Silver Ralls"dan seçmeler yer alacak. Jack Bruce'ın Robin Trower'la yaptığı "Seven Moons" ve BBM (Ginger Baker, Jack Bruce, Gary Moore) ile yaptığı "Around the Next Dream" albümlerinden de seçmelerin yer alacağı programda ayrıca 
Status Quo, 
George Thorogood, 
Creedence Clearwater Revival, 
John Mellencamp, 
Van Zant, 
Gregg Allman, 
Tedeschi Tucker Band, 
Chris Robinsson, 
Martin Barre 
Layla Zoe, 
Bert Hart 
gibi isimler de yer alacak. 
Bu hafta Jack Bruce'ı kısa bir andıktan sonra haftaya tekmili birden program Jack Bruce'ın blues, rock ve caz çalışmalarıyla dolacak. The Cream tabi ki var. 


Blues Perişan her perşembe, saat 22.00'de Rock FM 94.5'te
internetten dinlemek için
www.rockfm.com.tr

LEONARD COHEN “Popular Problems”

LEONARD COHEN
“Popular Problems”

Entelektüel kişiliğiyle müzik dünyasında bir şarkıcıdan daha fazla bir yere oturan Leonard Cohen, 80 yaşına girdiği gün yeni albümünü de çıkardı. Albümü elime aldığımda açıkcası fazla bir heyecana ve beklentiye girmedim. Bu duygularla albümü koyup, dinlediğimde tahminim çok ötesinde keyif alacaktım. Bazı isimlerin yıllara dayalı görkemlerinin boşuna olmadığını anlıyorsunuz. Geçtiğimiz yıllarda Bob Dylan’ın albümünü de dinlerken aynı şeyleri yaşamıştım. Bu adamlar yaşlansalar ve arkalarında büyük bir birikim sunsalar da hala yeni söyleyebilecek şeyleri olabiliyor ve biz onlara yepyeni bir duygu ile bakabiliyoruz.
Leonard Cohen’in roman yazarlığı ve şairliği de müzisyenliğiyle koşut olarak gider. Dolayısıyla şarkı sözlerindeki şiirsellik Cohen’e ilgimizi devamlı yenileyebiliyor. Bu seferki buluşma da müzikal renklilik de dikkat çekici bir albeni de. ”Popular Problems” albümünde Leonard Cohen’i eski karanlık, melankolik havasından sıyrılıp biraz daha Tom Waits’vari bir ironic yaklaşımda buluyoruz. Bir önceki “Old Ideas” albümünde olduğu gibi “Popular Problems”te de yine prodüktör olarak Patrick Leonard eşlik ediyor. Çok farklı tarzları iyi dikilmiş bir elbiseyi kişiye uygun dikebilen bir terzi maharetinde Leonard Cohen damgasına uygun sunabilmesi de Patrick Leonard’ın bir prodüktörlük harikası olsa gerek.    
 Albümde yer alan  “Did I Ever Love You” beni en etkileyen çalışma oldu. Charlean Carmon ve Dana Glover’ın geri vokallari sinemasal bir etkide bir atmosferi sağlamış. Geri vokal katılımında buradan zikredilecek bir isim de Donna De Lory.  “Almost Like the Blues” adlı parçada Donna De Lory’nin Arap müziği tınılı vokali etkileyici olmuş.

Katrina fırtınasında ölenlere adanan “Samson in New Orleans”, “Born in Chains”, “You Got Me Singing” ve blues ruhunu yansıtan “Slow”  isimli şarkılar “Popular Problems” albümünden öne çıkan diğer çalışmalar.

28 Ekim 2014 Salı

Kenny Barron & Dave Holland “The Art of Conversation”


   Kenny Barron ve Dave Holland ikilisi 31 Ekim, Cuma günü “24. Akbank Caz Festivali” kapsamında  Zorlu Center PSM Drama Sahnesi’nde konser verecek. Bu sebeple geçen ay çıkan “The Art Of Conversation” albümlerini tanıtan bir yazıya yer veriyorum.  

Kenny Barron & Dave Holland
“The Art of Conversation”


Bazı insanlar konuşmayı bir sanat haline getirirler. Böylesi iki kişinin sohbetini dinlemek de insane sonsuz bir keyif vermekle kalmaz, algı dünyasını da varsıllaştırır. Caz müziğinin önemli piyanistlerinden Kenny Barron ile kontrbas üstadı Dave Holland böylesi bir sohbeti müzik alanında gerçekleştirmişler. İkili çıkardıkları albüme  “The Art Of Conversation” (yani Türkçe mealiyle söylersek: “Konuşma Sanatı”) ismini vermeleri  de boşuna olmasa gerek.
Barron ve Holland, 2012 tarihinde birlikte ‘duo’ olarak çalışmaya karar vermişler. Bu birlikteliği de hemen stüdyoya girip, albüm yapmak yerine dünyanın dört bir tarafını dolaşarak konserler vererek sürdürmüşler. Böylelikle ikilinin arasında doygun bir bütünlük oluşurken tadına doyum olmaz bir müzikal sohbet keyfi doğmuş. Konserlerle oluşan bu pişmenin ardından ise geçtiğimiz ay “The Art Of Convention” albümünü kaydetmişler. Sonuç olarak harika bir çalışmaya adım atmışlar. Albüm, sadece caz dinleyicisini değil, başka türleri dinleyenleri de kendine çekecek bir düzeyde, sadece iyi bir sohbete algıların açılmış olması gerekiiyor.
Kenny Barroh ile Dave Holland’ın yaptığı “The Art Of Conversation” albümündeki parçalara sırasıyla şöyle bir bakarsak şunları söyleyebiliriz:
1 – The Oracle (Dave Holland)
Holland’ın kurduğu ritmik düzende Barron’un melodileri yayılıyor. Parçanın ortalarına doğru Holland solo düzenine geçerken, Barron gene melodilerden oluşan bir ritmik alt yapıya geçiyor. Sonrasında da her ikisi birden melodiler oluşturarak devam ediyor.
2 – The Only One (Kenny Barron)
Albümde Holland’ın 4, Barron’un 3 bestesi yer alıyor. Bu çalışma da Barron’un ilk bestesi. Piyano ilk baştaki parçadaki gibi devam ediyor ama Holland bu sefer ritm yerine swing’ler oluşturuyor. Bu sefer ikili sanki bir düet yapar gibi rollerini paylaşıyorlar. Piyano önde gibi gözükse de solo ayrıcalığı Holland’a verilmiş. Uzun bir solonun ardından son bölümün bir atışmaya dönüşmesi ilginç bir güzellik olmuş.
3 – Rain (Barron)
Barron’un lirizmini hissettiğimiz piyano tuşelerinin kısa girişinden sonra melodiyi sunma sırası Holland’ın kontrbasına geçiyor. Bu yer değiştirme laf olsun diye değil, zira Holland’ın melodiyi sunumu parçayı bir balad havasına sokuyor. Yer değişimi solo da Barron’a geçiyor. “Rain”in duygusal yapısı çok kuvvetli. Bunun sıradanlaşmadan, ticari hesaplardan uzak ve  ağlak hale gelmeden başarılıyor olması ise ders niteliğinde.
4 – Segment (Charlie Parker)
Chick Core’vari piyano girişiyle başlayan parça Holland’ın melodilerde gezinen dolgun swing’li ritmik taşıyışında sürüyor.
5 – Waltz for K.W. (Holland)
İkilinin birbirine saygılı uyumunda Kenny Wheeler’e adanmış bir vals.
6 – In Walked Bud (Thelonious Monk)
Barron’un piyanosu bir şerbet gibi akarken, Dave Holland’ın kontrbası iç sesi oluşturuyor.
7 – In Your Arms (Holland)
Yaşamın sıradanlığın anlatan bu parçada ilk önce Barron’u ardından ise Holland’ı tek başına dinliyoruz. İkili öyle mütevazi ve saygılı ki kendisini değil, arkadaşını dinletebilmek için adeta birbirleriyle yarış ediyorlar. (“Siz önden buyrun”… “Aman efendim siz buyrun” gibi)
8 – Dr. Do Right (Holland)
Bir teknede hatta takada sakin sularda yolculuk ediyormuş gibi bir yorum.
9 – Seascape ( Barron)
Bu seferde Barron’un bestesinde bir deniz manzarası seyrediyoruz.
10 – Day Dream (Duke Ellington)
Barron’un piyanosunun bir tuşu haline gelmiş gibi bir Dave Holland kontrbası.
Son olarak şunu söyleyebiliriz, böylesi bir uyumun olduğu albümün refaransında ikilinin İstanbul’da  31 Ekim2014, Cuma günü ,“24. Akbank Caz Festivali” kapsamında  Zorlu Center PSM Drama Sahnesi’nde vereceği konseri izlemek, dinlemek büyük bir fırsat olsa gerek. 
Aptülika

bluesperisan@gmail.com

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...