29 Mart 2018 Perşembe

50. yılında 50 şarkı ile Jethro Tull


1968 yılında Jethro Tull kurulduğundan bu yana tamı tamına 50 yıl geçmiş. Grup şimdilerde yarım yüzyılını kutlamak için kolları sıvamış durumda. Bunun için de grup şimdilerde retrospektif ( müzikal geçmişini özetleyen ) albümler yayınlamaya hazırlanıyor. 50 yıla 50 şarkı diye tanımlanan albüm seti hem CD hem plak hem de dijital formatlarda piyasaya çıkacakmış. 

 "50 For 50: A Career Spanning Collection Celebrating Jethro Tull's 50th Anniversary" adını taşıyacak olan albüm seti 3 CD'den oluşacak ve  25 Mayıs 2018 tarihinde piyasaya çıkacak. 50 Jethro Tull klasiğinin bulunduğu bu set ile birlikte 15 parçadan oluşacak bir başka CD'de ellinci yılın şerefine yayılanacak. Ağustos ayına geldiğimizde de plak olarak LP'si çıkacak. 

Aşağıda plak ve CD'lerin içeriğini bulabilirsiniz.

3-CD Set

CD 1
Nothing Is Easy
Love Story
Beggar’s Farm
Living In The Past
A Song For Jeffrey
A New Day Yesterday
The Witch’s Promise
Mother Goose
With You There To Help Me
Teacher
Life Is A Long Song
Sweet Dream
Aqualung
Minstrel In The Gallery
Critique Oblique
Weathercock
Cross-Eyed Mary

CD 2
Bourée
Dun Ringill
Heavy Horses
Hunting Girl
Bungle In The Jungle
Salamander
Pussy Willow
Too Old To Rock ‘n’ Roll: Too Young To Die!
Songs From The Wood
The Whistler
Really Don’t Mind/See There A Son Is Born
Moths
One White Duck* / 0¹º = Nothing At All**
Cup Of Wonder
Ring Out Solstice Bells
Skating Away On The Thin Ice Of The New Day
A Christmas Song

CD 3
One Brown Mouse
Rare And Precious Chain
Kissing Willie
Rocks On The Road
Fylingdale Flyer
Paparazzi
North Sea Oil
Steel Monkey
Black Sunday
European Legacy
Budapest
Broadsword
Dot Com
Farm On The Freeway
This Is Not Love
Locomotive Breath

1-CD
Love Story
Living In The Past
Life Is A Long Song
Sweet Dream
The Witch’s Promise
Aqualung
Dun Ringhill
Cross-Eyed Mary
Bouree
Bungle In The Jungle
Steel Monkey
Too Old To Rock ‘n Roll
Ring Out Solstice Bells
Farm On The Freeway
Locomotive Breath

1-Plak LP

A yüzü
The Witch’s Promise
Sweet Dream
Life Is A Long Song
Living In The Past
Cross-Eyed Mary

B yüzü
Aqualung
Bouree
Bungle In The Jungle
The Whistler
Locomotive Breath

28 Mart 2018 Çarşamba

Iron Maiden'ın Langırt Masası!


Iron Maiden'in"Legacy Of The Beast" adını taşıyan  tilt makinesi (Pinball Machine) bu hafta piyasaya çıkıyormuş. Grubun maskotu Eddie'nin illüstrasyonlarıyla bezenmiş bu oyun makinesinin LCD ekranından da animasyonlar izlenebilecekmiş.  



Ken Russell'ın 1975 yılında yaptığı "The Tommy" filmi, The Who grubunun aynı isimli rock opera albümünden yola çıkılarak hazırlanmıştı. Zaten filmde konuşma (diyaloglar) yerine bu albümün müzikleri yer alıyordu. Benim için hala sarsıcılığı süren bu film, getirdiği toplumsal eleştirisiyle de dikkat çekiciydi. Aile, toplum, kurumlar bu filmde ziyadesiyle topa tutulurken, müzik de bundan nasibini alıyordu. 
Tina Turner, Eric Clapton, The Who, Elton John gibi müzisyenlerin de oynadğı The Tommy filminde unutamadığım sahnelerden biri de Elton John'un yeraldığı bölümdü. Başrolde oynayan The Who'nun solisti Roger Daltrey bir rock star olmuştur ve tıka basa dolu bir konser salonu çığlıklar içindedir. Sahnede The Who grubu enstrümanlarının başındadır. Şarkıyı Elton John piyanosunun başında seslendirir. Dinleyiciler rock star Tommy için çılgınca tezahüratta ama Tommy bir tilt makinesinin başında büyülenmiş vaziyette topu hedefe sokmaya uğraşıyor. Bu çılgın mücadele dinleyicinin hezeyanını daha da körüklüyor.  İşte bu "rockmania"nın gerisindeki  müzik sanayi ve kasayı doldurmadan başka birşey düşünmeyen zihniyetine vurgu yapılıyordu.
The Who'nun albümü ve Ken Russell'ın filminin yapıldığı yıllarda müzik sanayinin yediği herzelerin başlangıcıydı ama bugüne göre sütten çıkmış ak kaşık bile kalabilirdi. O filmde rock star'n sahnede transa geçmiş vaziyette tilt makinesinde topu deliğe sokup, puan kazanması ve dinleyicinin çılgına dönmesi biraz abartılı (hadi bilemedin karikatürize diyelim) bulunabilirdi o yıllarda. Zira müzik sanayi herşeyi paraya dönüştürmeyi hedeflemişti ama pazarlanan gene de müzikti. Şimdi ise müzik olmadan müzik pazarlanabiliyor. 

Bu hafta duyduğum bir haberden sonra aklıma birden 43 yıl önceki bu film ve o meşhur sahnesi geliverdi. Haber Iron Maiden adına yapılan bir oyun makinesinin satışa çıkışıyla ilgiliydi. "Legacy Of The Beast" adını taşıyan bu tilt makinesi (Pinball Machine) bu hafta piyasaya çıkıyormuş. Grubun maskotu Eddie'nin illüstrasyonlarıyla bezenmiş bu oyun makinesinin LCD ekranından da animasyonlar izlenebiliyormuş. Tilt makinesine bir de Iron Maiden'in şarkıları da eklenmiş. 
Aklıma hemen bizim diyar geldi Türk grupları için tavla yapılabilir zar attığınızda mesela parçalarından birinin gitar solosu çalabilir. 

Ne diyeyim bilemiyorum, bazen alıp başımı gideyim diyorum. Dinlediğim, dinlemediğim bütün müzik albümlerinden ( sadece rock değil, blues, caz, türkü, klasik, her ne varsa) iki numune alıp, Nuh gibi bir gemiye doldurup dağın başına demir atsam ne güzel olurdu hani. "MP 3 ile bunu gemi olmadan da yapabilirsin" demeyin sakın, çünkü her bir albüm öncelikle plak olacak, plağı yoksa da kaset, CD, taş plak hatta makara band bile olabilir.

 Şu anda Rory Gallagher'in 1971 tarihli "Deuce" albümünü dinliyorum. Tabiki empe üç, en yakın
 zamanda gemi için plağını edinmeliyim. 

Hepinize iyi oyunlar ve oyuncaklar...
iyi müzikler diyecek halim yok ya. 
Gel de tilt olma!

23 Mart 2018 Cuma

O hem Norman hem de Beaker *


BU BİR CENK AKYOL YAZISI


Britanya'nın en sempatik bluescusu Norman Beaker grubu ile yeni albümü We See Us Later'ı geçtiğimiz günlerde yayınladı. Albümün ilk parçası harika boogie, Only I Got What The Other Guys** Want 50 yıllık adanmışlık ve inanç içeren blues kariyerinin manifestosu gibi. Bir önceki konser albümünde albümde davul, bas, gitardan oluşan kadro klavye ve saksofon'un katılımı ile kuvvetli bir blues sendikası olmuş yeniden.


Norman Beaker : Gitar, vokaller, mızıka, vurmalılar
John Price : Bas, vokal, vurmalılar
Nick Steed : Piyano, org, vokal
Kim Nishikawara : Saksofon
Steve Gibson : Davul
Steve “Howie“ Hallworth : Trompet (11,12,15)

Özel konuklar;
Steve Ellis : Vokal (Time and Tide)
Larry Garner – Vocal, gitar (I don’t want a lover)





Albüm 16 parçadan oluşuyor. eski klavyeci Dave Bainbridge ile olan ortak beste “Thank but no thanks” dışındaki diğer tüm parçalar Norman Beaker'a ait.

Albüm'de Louisiana, A.B.D.'li sahne ortakları Larry Garner ve 60'ların meşhur şarkıcısı Steve Ellis birer parçada konuk oluyorlar. Benim kuşak onun Love Affair grubu ile yayınladığı en meşhur parçası Everlasting Love'ı Sandra yorumu ile hatırlar.

Railway Roam canlı dinlemesi harika bir blues-rock. Norman Beaker'ın Freddie King referansı bu parçada çok belirgin. Canlı versiyonunda Steve Gibson'ın ride zilleri, John Price'ın etli bas cümlelerine Nick Steed'in org çığlıkları ekleniyordur kesinlikle.

Bir Norman Beaker klasiği olan Hard to be somebody'yi daha önce Belgrad'daki Attic sessions kayıtlarında izlemiştim youtube üzerinden. Steve Gibson bu sefer çıplak elle değil bagetlerle çalıyor groove hissi yüksek parçayı.

Wher does acting style'ı Peter Green parçalarına benzeten Norman'ın gitarı ve vokali mi ? Steve Gibson'ın Mick Fleetwood tarzı shuffle'ı mı acaba? Ama Parçayı bu havadan uzaklaştıran ve kendine özgü yapan Kim  Nishikawara'nın saksofonu.

Soul-blues, blues-rock hatta pop karakterli parçalardan oluşan bir çok tarzı barındıran albüm. Dinlerken Bo Diddley, Freddie King, Van Morrison, JJ Cale, Stones melodileri hatırınıza geliyor.

Albümden sonra biraz da nasıl tanıştığımdan, onun kariyerinden bahsedeyim;

Blues Kuzey Amerika'dan eski kıtaya ithal edilirken doğal olarak ilk olarak bu adaya uğradı ve Avrupa blues'u denen bir şey var ise İngiltere'de şekillendi. Norman Beaker da Blues'un ikinci kuşak icracılarından. İlk grubunu 16 yaşında ağabeyi davulcu Malcolm ile 1967'de kuran gitarist. Kariyerinin 50. yılını yaşadığı bu sene Amerika'dan, Blues Hall Of Fame'den gelen “Efsanevi İngiliz blues sanatçısı” nişanı ile onurlandırıldı.





Yaklaşık 5 sene önce ben dvd'de Chris Farlowe'un Rockpalast konserini seyrederken keşfettiğim Norman Beaker Band efsanevi vokalistin arkasında parıl parıl parlıyordu. İzlerken hayran kaldığım grubun gitaristine internet vasıtası ile ulaştım ve performanlarına hayran kaldığımı belirttim. Aynı senenin eylülünde grubu Twickenham'daki meşhur Eel Pie Club'de yakalayabilmek İngiltere tatilimin kreması olmuştu ( Tom Coster'ı Ronnie Scott'da seyretmek de muhteşemdi tabi ki ) Yaş ortalamasını düşürdüğümüz seyirciler arasında Peter French (Cactus, Atomic Rooster) da vardı.






O zamandan beri takip ettiğim Norman Beaker Band son yıllardaki en aktif blues gruplarından biri. Yılın büyük çoğunluğunu Avrupa'yı turlayarak geçiren grup bir çok festivalde bir çok ünlü vokalistin de arkasında yer alıyor. Chris Farlowe, Van Morrison, Pete Brown, Sonja Kristina (Curved Air)

* Kariyerinin başında beraber çaldığı Victor Brox'a daha akılda kalıcı bir sahne ismi istediğini söyleyen Norman ( Gerçek ismi Norman Hume ) İngiltere'yi fetheden Norman'ların yanına bir de neolitik çağlardaki ada sakinlerinin ismini (Beaker kültürü) ekleyerek hayli eklektik bir ingiliz blues'cu takdim etti Granada televizyonundaki programda.... Norman Beaker ....

Şarkı yazma stilinde Stevie Wonder, gitar tarzında ise gerçek etkilendiği sanatçının Freddie King ( Aynı Eric Clapton gibi )  olduğunu belirten usta müzisyen.


1995'te büyük saygı duyduğu, en büyük oğlunun vaftiz babası olan Alexis Korner için saygı konserleri düzenleyen Norman Beaker bu konserlerde İngiltere'nin tüm kalburüstü müzisyenlerini topladı.

Sahnede beraber çaldığı isimler blues ve rock camiasında ilk akla gelecek eski tüfekler ve önemli müzisyenler. Alexis Korner, Chris Farlowe, Jack Bruce, Paul Jones, Chuck Berry, Buddy Guy, BB King, Alexis Korner, Peter Green, Graham Bond, Jack Bruce, Lowell Fulson, Jimmy Rogers, Paul Jones, Jimmy Page, Robert Plant, Louisiana Red, Fenton Robinson Van Morrison.  Bu isimler ile sahne paylaşmak herkese nasip olacak bir şey değil gerçekten. Albümün açılış parçası “bir şeyleri açıklıyor gerçekten.

**“Diğer adamların istediği, benim tek sahip olduğum”

Norman Beaker haklı. O elindekileri, istediklerini ve tutkusunu bilerek kariyerini inşa etmiş bir blues müzisyeni. O çok zengin bir adam.


CENK AKYOL

20 Mart 2018 Salı

Sabih Cangil Band KadıköySahne'de


Sabih Cangil Band & Maskara / KadıköySahne
 22 Mart 2018 Perşembe 21:30 

 KadıköySahne
Kırtasiyeci Sok. No:25, 34714 İstanbul


Saat: 22:30
Sabih Cangil Band
1979 - 1984 arası kurucusu olduğu RA” grubunda gitarist, besteci ve söz yazarı olarak aktif müzik yaşantısına başlayan Sabih Cangil 1997’den itibaren birçok dizi ve film müziği de üretmiştir. 2006 yılında RA’nın devamı sayılabilecek bir kadroyla “İçimizdeki Pervaneler” albümünü çıkararak tekrar konserlerine başlayan müzik adamı klasik rock, hard rock, melodik rock çizgisinde çalışmalarıyla albüm üretimine devam etmektedir.

Saat: 21:30
Maskara
2004 yılında İstanbul'da Overload ismiyle 80’ ler Hard Rock cover grubu olarak kuruldu. Birçok konser ve etkinlikten sonra 2007 yılında kendi müziğini Türkçe sözlerle "Maskara" adı altında yapmaya başlayan grup, 2008 yılında kendi adını taşıyan ilk albümünü çıkardı. Bu albümden "Çilekeş" ve "Kır Zincirleri" şarkılarına çekilen klipler 2008 ve 2009 yılında tüm ulusal müzik kanallarında gösterildi. Bu dönemde birçok festival ve konserde yer alan grup 2012 yılında ikinci albümleri “Oniki” , 2015 yılın ilk yarısında da üçüncü albümleri kayıtlarını bitirdi. Albümün ilk klibi "Şeytan Topuklu Giyer" şarkısına çekildi. Albüm ve klip Şubat 2016 sonu itibarı ile tüm müzik marketlerde ve online müzik platformlarında yer aldı. 2017 yaz döneminde yeni videosu "Yorma" yı yayınlayan grup halen aktif bir şekilde hem konser vermeye hem de yeni müzik üretmeye devam etmektedir.

Vay Be , Bir Zamanlar Çok Gençtik. Tıpkı Şimdiki Gibi



1982 yılından kalma bir TRT görüntüsünü bulduğumda aynen yazının başlığındaki lafı ettim.

35 yıl öncesi ve 20'li yaşlara ilk adımı atmışım. Üniversiteli olmuştum ama liseli yıllarımdan kalma alışkanlık gene de sürüyordu. O dönemin tek kanallı televizyonunda o gece bir rock grubu çıkıyorsa hemen ekranın başına oturup merakla bekliyordum.  Erkin Koray, Barış Manço gibi rockçılar değil dönemin popçularını da televizyona çıktıklarında bu şekilde beklerdim. 
Seksenli yıllara geldiğimizde plakları, kasetleri olmasa da genç rock grupları çok az da olsa TRT'de görünür olmuştu. Bunlardan en unutamadığım Hardal grubunun "Zor" parçasıyla İzzet Öz'ün "Teleskop" programına çıktığı gündü. İşte onlardan biri de Ra grubunun TRT televizyonuna çıktığı gündü. "Ra da nedir?" demeyin sakın, onlar o dönemde kasetleri olmamasına karşın dergilere kapak olacak kadar heybetliydiler. 
Bir gece Ra grubunu televizyonda "Rock Fever" şarkısıyla görecektik.  

Geçen hafta yutubta gezinirken bu eski hatırayı görecektim. Faruk Kurtulmuş, Erhan Akhan, Altan Üze, Karaca Somer, Sabih Cangil'den kurulu Ra kadrosunu tekrar seyrederken kendimi tutamayıp,
- Vay Be , Bir Zamanlar Çok Gençtik.  
diyecektim. 

Hala görüştüğüm can dostum Sabih Cangil kırmızı tişörtü ve gitarıyla tıpkı şimdiki gibi.
Sabih'in perşembe günü vereceği Kadıköy Sahne konserine gitmek için can atıyorum. Sizi de oraya bekliyorum. Bu 35 yıl önceki TRT görüntüsüne bakın, birde perşembe günü konserde dinleyin aslında hala 20 yaşındayız. 
"Rock'n Roll bööle bişi" demiş bilge bir insan ve bu söz de yazının sonuna çok da güzel oturur hani. 


Ra grubu "Rock Fever" şarkısı ile 1982 TRT kaydı


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...