1 Nisan 2018 Pazar

Üç Ayda Bir ama Uzun Çalar: PLAK MECMUASI


Eskiden yazarlar bir rakı masasında içerken, ceplerindeki paralarını toplayıp, ertesi gün dergi çıkartmaya karar verirlermiş. Bazen bunun için eş dosttan borç alınırmış. Kimi zaman evdeki bir halı da bu işin olmasını sağlarmış. Hatta Orhan Veli paltosunu satıp tek sayfalık "Yaprak" isimli dergisini çıkartmış, vakti zamanında.
Gençlik yıllarımda haftalık dergiler vardı, Eğer derginin kapsamı biraz ağırsa ya da ilgileneni az ise 15 günde bir çıkardı. Aylık olarak çıkarsa demekki bu kültürel boyutu yüksek bir dergiydi. Zamanla bu popüler dergiler için haftalık, düzeyi biraz yüksek ise aylık olacaktı. Mesela 1970'lerde bir felsefe dergisi ayda bir çıkardı... zira haftada bir çıkan bir felsefe dergisinin çıktığı bir ülkeyi varın bir düşünün hele, olmaz tabi. Keza resim heykel yani plastik sanatlar üzerine bir dergi için de aylık periyot olurdu. Bu 1990'lara kadar böyle oldu ama 2000'lerde plastik sanatlar üzerine 3 ayda bir yayınlanan  dergilere rastlar olmuştum. Yani dergi bu ister haftada bir ister ayda bir istersen üç ay ara ile yayınla maksat okuruna ulaşsın.
Bu ay ikinci sayısı çıkan "Plak Mecmuası" adında bir dergi var, üç ayda bir yayınlanıyor. Bu meraklısı için bir dergi. Ama bir kez tesadüf edenin bırakamayacağı bir dergi. Plak meraklılarına yeni bir dünya açan bu dergiyi genç bir arkadaşımız olan Onur Bayrakçeken editörlüğünü üstleniyor. İkinci sayıya baktığımda adına yakışır bir şekilde bayrağı doruklara çektiğine şahit oluyoruz.
Derginin kapak konusu "Kim Nerede , Nasıl Basıyor Bu Plakları?".  Bunun için de ülkemizde plak basımı yapan şirketlerle görüşmüşler. Bu röportaj dizisi ilerki sayılarda da sürecekmiş. Bununla kaldı mı sanıyorsunuz? Plak Mecmuası'nın ikinci sayısında bir yan dosya daha var. Burada da 90'lı yılların punk plaklarına bakarken Zuhal Üneri ile yaplan bir röportajı görüyorsunuz.  Zuhal Üneri ismi şimdi size bir anlam ifade etmez ama 90'lı yılları yaşayanlar için Spinners dersem algı kapıları açılabilir. Spinners, 90'lı yılları kızlardan kurulu bir punk grubuydu ve onun kurucusu da Zuhal'di.
Zuhal ile Spinner yıllarına yolculuk etmenin 90'lı yıların gençleri için sevindirici olduğunu tahmin ediyorum. Şimdiden aklıma Hıbır dergisi sabahlamalarında çini mürekkebi ile yazdığım Spinners'ın ODTÜ konserleri aklıma geliveriyor.
Dergiyi okurken aklıma sadece 90'lar değil 1970'lerin sonundaki siyah beyaz TRT televizyonundaki "Teleskop" programı canlanıyor. Camel, Focus hatta Alman krautrock devleri Embryo daha neler neler dinlemiştik o programlarda. O gönülçelen programı hazırlayanı ve sunucusu İzzet Öz'ü Plak Mecmuası'nda bulmak benim için bir büyük define oldu, sizlere tavsiyem kendinizi bu defineden mahrum etmeyin. 
Önceki paragraftaki son cümle yazının finalini oluşturur gibiydi ama Plak Mecmuası'nın içindekiler bu kadarla bitmiyor hani. Sürpriz içinde sürpriz derginin sayfalarında birbiri ardınca akıyor. 
Eskiden ortaokul Türkçe kitaplarımızda (sanırım o kitabın ismi da "Okuma" idi) Cahit Sıtkı Tarancı'nın bir şiiri vardı ve o günden bugüne dek aklımdan bir türlü firar etmemiştir,  "Affan Dede'ye para saydım, sattı bana çocukluğumu" diye başlayan bu şiir orta yaşını almış bir adamın çocuklukta oyuncakçı dededen alınmış bir oyuncakla karşılaşmasıyla  o günlere dönmesi anlatılırdı. Plak Mecmuası da o şiirdeki gibi beni çocukluk günlerime döndürdü diyeceğim ama ilk gençlik günlerim demem daha uygun olacak. Yaşım 15 ya da 16 arası ve o yıllarda çıkan bir Cem Karaca Dervişan LP'si pikabımdan düşmüyor. Bir yanda rock sevdam diğer yanda devrimcilik beni sarmış. Sol fikirlere meyil etmisiz ama devrimci arkadaşlarım benim rock tutkumu pek hoş karşılamıyorlar  hatta "yoz" buluyorlardı. İşte o yıl çıkan Cem Karaca'nın "Yoksulluk Kader Olamaz" uzunçalar plağı benim imdadıma yetişti. Mitinglerde, devrimci gecelerde marş olarak da söylenen Nazım Hikmet, Ahmet Arif gibi şairlerimizi şiirleri bu albümde rock ile buluşuyordu.  İşte bu albümle Plak Mecmuası'nda karşılaşınca "Affan Dede'ye para saydım" gibi oldum. Dergide "Yoksulluk Kader Olamaz"ın öyküsü o günlerin şahidi Taner Öngür'ün kaleminden dile gelmiş. 
Türk rock'ının öncüleri ( kilomerte taşları ) bizim diyarda hep göz ardı edilir ama bazılarımız için hiç bir zaman unutulmaz. Onların on yıllarca önce yaptıkları çok sonraları değerleri daha da artarak insanları peşinden koşturur. Bundan 45 yıl önce Türk ezgilerini funk, elektronik, rock tınılarıyla buluşturan Mustafa Özkent sanki bugünün müziğini yarım asır önce yapanlardan. Onun 1973 yılında yaptığı " Gençlik ile Elele" albümü 2006 yılında Avrupa ve ABD'de yeniden keşfedilecek ve plak olarak basılacaktı. 45 yıl önce çıkan ve hak ettiği ilgiyi bulamayan bu enstrümantal çalışma 2015 yılında ülkemizde de plak olarak çıkacaktı. Bununla kalsa iyi Mustafa Özkent 2017 yılında tekrar stüdyoya girerek  bu sefer de yeni bir albüm yapacaktı. İşte Plak Mecmuası'nda hem 45 yıl önceki albümü hem de yeni çıkan "Funk Anatolian" plağı üzerine yapılan bir söyleşiyi bulacaksınız. 
Türkiye'de rock müziğin bilinmez kilometre taşlarından biri de Tunay Akdeniz. Onun için " bilinmez" dediğime bakmayın, bugün yaşı 50'lere yaklaşan bir dönemin heavy metal, hard rock dinleyicilerinin "Big Rocker"ı, "Tünay Abi"si. 80'lerin İstanbul'unda onun devasa plak arşivinden ( ki sadece rock değil, hard' n heavy'nin tüm külliyatı ile birlikte caz, fusion da dahil) kaset kaydettirmemiş olan yok gibidir. Tünay Abi 1975 yılında grubu  Çığrışım ile birlikte ilk punk rock plağını çıkartan kişiydi. Tünay Akdeniz'in o eski plakları bugünlerde bir araya getirilerek "The Godfather Of Turkish Punk" adıyla LP plak formatıyla tekrar yayınlandı. Tünay Akdeniz'in röportajını da Plak Mecmuası'nda okuyabilirsiniz. 
Plak Mecmuası'nda daha neler var hepsini yazamıyorum ama değerli karikatürist meslektaşım Emekcn Tüluş'u da hatırlatmadan geçemeyeceğim. Zira bu dergide çizer olarak beni yalnız bırakmamış. Emekcan'ın hem plak sevdası hem de plakçı dükkanı deneyimlerini yansıtan çizgi romanı zevkle okunmak için sizleri bekliyor. Onun çizgilerini öyle özlemişim ki aklıma Emekcan'ın işleri neden dergilerimizde yer bulamaz diye takılıyor. Sonra benim çizgilerimin de yıllardır yer bulamadığı aklıma geliyor ve iyi ki Plak Mecmuası var deyip geçiyorum. 
Hani meşhur laftır en sevdiğin yemek sona bırakılır derler ya işte sıra ona geldi. Dergide AC/DC ile ilgili bir yazı var ki, yılların birikiminde hatta bir ömür damıtılarak yazılmış. " Bir Tutkunun Hikayesi" isimli bu yazı başlığına uygun. Bir AC/DC tutkunu olan Doktor Gökhan ( Budak) harika bir yazı yazmış. O kadar sevdim ki bir o kadar da kıskandım. Hani gevrek bir simiti bitirdikten sonra tadına doyamazsınız da masaya dökülen susamları parmağınıza yapıştırarak ağzınıza götürürsünüz ya, işte Gökhan'ın yazısını da bitirdikten sonra günlerdir tekrar açıp bazı bölümlerine bakıyorum. Bu dediklerimi saçma ya da abartılı buluyorsanız, okuyun derim, işte o zaman beni anlayacaksınız. 
Plak Mecmuası'nın ikinci sayısı okunmaya değer. Dergi 3 ayda bir çıkıyor. Bence kaçırmayın derim. Kaçırırsanız on yıl sonra böyle dergileri bulamazsınız. Bulsanız da artık 6 ayda bir mi çıkar yoksa yılda bir mi bilemeyiz. Bunca değer kaybında değerli şeyleri yakalamakta fayda var. 

Aptulika

Hiç yorum yok:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...